Hasta

Abjar al-Bayati Suriye ve Irak’lı mülteci hastalar için çevirmen olarak çalıştığı çocuk hastanesinin önünde yürürken. (Foto: Alex Migdal)

IRAK HASTA BİR ÇOCUK İÇİN UYGUN BİR YER DEĞİLDİ. Mide kanseri tanısı konan dokuz yaşındaki Karrar Hayder’in yaşama şansı çok azdı. Yiyecek sıkıntıları beslenme bozukluğuna yol açıyordu. On yıllarca süren savaş, ülkenin hastanelerini çok zayıf bir donanımla, az sayıda sağlık çalışanıyla ve çatışma kaynaklı yaralanmalarla gelen büyük sayıda hasta ile karşı karşıya bırakmıştı.

Annesi bir milis saldırısında tek gözünü kaybedince, Hayder’in ailesi, kalmanın gitmekten daha tehlikeli olduğu gerekçesiyle ülkelerini terk etmeye karar verdi. Sınırı geçip Türkiye’ye geldiler. Geçtiğimiz ilkbaharda Karrar’ın babası Saddam Hayder, Ankara’da bir kayıt bürosuna giderek mülteci kimlik kartı alabilmek için BM Mülteciler Yüksek Komiserliği UNHCR’a kaydoldu. Sonra Google Maps’i açtı ve oğluyla birlikte bulabildiği ilk çocuk hastanesine gitti.

Hayder, Türk doktorları ile arasındaki dil engeline hazırlıklı değildi. Bunun üzerine hastane çalışanları kendisi de Irak’lı olan Abjar al-Bayati’yi çevirmen olarak çağırdılar.

IŞİD işgali altındaki Musul’da çok kısıtli tıbbi seçenekler yüzünden Al-Bayati, kendi ve kardeşinin çocuklarıyla birlikte, yeğeninin kanser hastalığına care bulmak için Türkiye’ye iltica etti. O da ilk iş çocuk hastanesine gitti. Arapça konuşan hastalar yüzünden hastane çalışanları onları anlamak ve ihtiyaçlarına cevap vermek için çabalıyor, ancak, bu yükün altından kalkamıyordu.

Başhekim, al-Bayati’nin dil becerisini değerli görerek onu çevirmen olarak işe aldı. Savaş yüzünden paramparça olmuş Suriye ve Irak’tan gelen binlerce mülteci beraberlerinde kendi kişisel travmalarını da getiriyordu.

Al-Bayati, bir çok sığınmacının gece uykularında çığlık attıklarına şahit oluyor, tedavi edilmemiş çene iltihabı yüzünden tek bir dişi olmayan çocuklar gibi nadir vakalarla karşılaşıyordu. Bazı Suriye’li çocuklar zamanı geldiğinde aşılanmadıkları için felç olmuşlardı.

“Türk doktorları bu tür sorunlarla karşılaşmaya ve çözmeye alışık değillerdi” diyor al-Bayati. “Kuralları var, bazı vakalarda takip etmeleri gereken bir, iki, üç adım var. Bu onlar için de çok yeni bir durumdu. Aynı şekilde ele almaları gereken savaş travmaları da onlar için yeniydi.” Médicins du Monde’un deyişiyle “Eşi benzeri görülmemiş bir şekilde transite olan göçmenlerin, tek bir yerde yaşayan insanlara göre farklı sağlık ihtiyaçları var”, ve bunun sonucunda Avrupa’daki ulusal sağlık sistemleri zorlanıyor.

2016 AB-Türkiye anlaşmasıyla birlikte, Türkiye diğer ülkeler içinde özellikle daha zor durumda, çünkü anlaşma sonucunda ülkedeki mülteci sayısı belirgin biçimde arttı. Hayder’ler gibi uluslararası koruma başvuru sahipleri, Türk genel sağlık sigortası kapsamında kamu hastanelerinin acil servislerine anında erişim gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar. Öte yandan, uzman doktorlara talep çok ve de kronik hastalıkların tedavisi pahalı olabiliyor. Devlet hastaneleri, Ankara’daki çocuk hastanesi gibi, günde o kadar çok hasta görüyorlar ki, ancak en acil durumlar önceliklendirilebiliyor.

Karmaşık sağlık problemleriyle Türkiye’ye gelen mülteciler için en uygun durum yeni bir ülkeye yerleştirme gibi görünüyor. Ancak bu durumda da bir üçüncü ülkede alınacak tedavinin hayat kurtaracağı ve tedaviyle hastanın kendine yeter hale geleceğini gösteren bir resmi doktor raporuna ihtiyaç var.

Abjar al-Bayati ve Saddam Hayder Ankara Çocuk Hastanesi’nde tanıştıktan beri yakın bir dostluk kurdular. (Foto: Holly McKenzie-Sutter)
 Abjar al-Bayati ve Saddam Hayder Ankara Çocuk Hastanesi’nde tanıştıktan beri yakın bir dostluk kurdular. (Foto: Holly McKenzie-Sutter)

Hayder ailesi hastaneden birkaç sokak ötede bir eve taşındı. Yabancı bir sağlık sisteminde yollarını öğrenmeye çalışırken, al-Bayati zaman zaman onlarla birlikte randevulara bizzat katılamasa bile telefon aracılığıyla çevirmenlik yapmaya başladı.

Karrar’ın durumu kötüleşmeye başladı. Anne babası rapor üstüne rapor sunarak çocuklarını kurtaracak herhangi bir tedavi arayışına girdiler. Bütün bunlar olurken oğulları gülmeye ve ailesiyle şakalaşmaya devam ediyor, iyimserliğiyle ailenin hayatlarını yeniden inşa etme isteğini pekiştiriyordu.

“Her zaman hayal kuruyor ve bana, ‘Oh, taşınacağız, normal bir hayatımız olacak, mutlu olacağız,’” diye hatırlıyor, Karrar’ın annesi Rasha.

Karrar Hayder, babası Saddam’la. (Foto: Saddam Hayder)
 Karrar Hayder, babası Saddam’la. (Foto: Saddam Hayder)

Hayder ailesi beş ay sonra Karrar’ın durumu üzerinde yeterli bir doctor raporu alabildiler. İngiltere’de hayat kurtarma ihtimalı olan bir tedavi mevcuttu. Ellerindeki belgeleri UNHCR’a teslim ettiler, hatta kısa bir süre sonra ilk görüşmeye de girdiler.

Ancak doktorları onlara, geçen bu beş ayın Karrar’ın kurtulmasındaki hayati önemini anlattı. “Doktor bize artık herhangi bir tedavi işe yaramaz, çünkü artık çok geç dedi.” diyor Saddam.

Durumlarını İngiltere Büyükelçiliği’ne sunduklarında içinde bulundukları süreç tamamen durdu. Doktorları haklıydı—Karrar için artık çok geçti. 27 Kasım’da oğullarını kaybettiler.

“Benimle ve annesiyle çok güzel bir ilişkisi vardı, her zaman iletişim kurabiliyorduk, şakalaşıyorduk, birbirimize hayallerimizi, umutlarımızı anlatıyorduk” diye hatırlıyor Saddam. “Onu kaybettiğimizde çok sarsıldık ve şok yaşadık. Şimdiye kadar neredeyse inanamıyorduk onu kaybettiğimize. Bu yüzden artık yeni arkadaşlar edinmek, onlarla konuşmak, dertleşmek istemiyoruz, çünkü daha hala onun gittiğine inanamıyoruz.

BMMYK Türkiye’den Selin Ünal’a göre; BMMYK, Türkiye’de halihazırda bulunan 3.5 milyon sığınmacıya karşın, 17,000 dünya çapında yeniden yerleştirme kotasıyla sadece “en ciddi tehlike içinde olan vakalara” yeniden yerleştirme sözü verebiliyor. 2017 yılında, 14,900 mülteci BMMYK aracılığıyla Türkiye’den başka ülkelere yerleştirildi.

“Yeniden yerleştirme ve üçüncü ülke kotaları düşünüldüğünde bu artık bir dayanışma konusu haline geliyor” diyor Ünal. “Burada insan hayatından konuşuyoruz, bu insanların çektiği sıkıntılardan ve kendilerine sağlanabilecek kalıcı çözümlerden konuşuyoruz, bu insanlara sizin benim ve tüm diğer insanlar gibi hayatlarını yaşayabilmeleri amacıyla yaklaşıyoruz, bu insani bir konu ve küresel bir sorumluluk gerektiriyor.”

Birçok hastane vakası onun omuzlarına yüklense de, Al-Bayati Karrar’a gönülden bağlanmıştı. Cesedin Kerkük’e gönderilmesi ve kendi kentinde Şii usullerine göre gömülebilmesi için uçuşu o ayarladı. Her iki aile de törenleri üç gün boyunca Facebook’tan izledi.

Karrar Hayder babası Saddam ve kızkardeşleri, Ayaa ve Narjes ile. (Foto: Saddam Hayder)
 Karrar Hayder babası Saddam ve kızkardeşleri, Ayaa ve Narjes ile. (Foto: Saddam Hayder)

Al-Bayati bir dostun oğlunu kaybedişini izlemenin çok zor olduğunu söylüyor. Ancak, yıllar süren savaş ve karmaşadan sonra, kardeşlerini, çocuklarını ve evlerini kaybetmiş Irak’lıların kayıp duygusunu yaşama biçimleri genelde komşularında kafa karışıklığı yaratıyor.

“Türkler bize sık sık ‘Cenazeniz varken veya ailenizin bir ferdini kaybettiğinizde neden ağlamıyorsunuz?’” diye soruyor diyor al-Bayati. “‘Sizleri görüyoruz, —15 dakika ağlayıp kesiyorsunuz, oysa biz günler boyu ağlıyoruz. Siz neden ağlamıyorsunuz?’ Onlara Orta Doğu’dan gelen insanlar olarak artık bu tür olayları kanıksadığımızı anlatıyorum, savaş bizi sevdiklerimizi kaybetmeye alıştırdı, kalplerimiz taşlaştı.”

Abjer al-Bayati Türkiye’ye Musul’daki şiddetten kaçmak için ve yeğenine tıbbi yardım alabilmek için gelmiş. Daha sonra hastane tarafından hastalar için tercümanlık yapması için işe alınmış. (Foto: Alex Migdal)
 Abjer al-Bayati Türkiye’ye Musul’daki şiddetten kaçmak için ve yeğenine tıbbi yardım alabilmek için gelmiş. Daha sonra hastane tarafından hastalar için tercümanlık yapması için işe alınmış. (Foto: Alex Migdal)

Karrar’ın ailesi hala onun yasını tutuyor. Evden nadiren dışarı çıkan iki küçük kızları var, Ayaa and Narjes. Rasha da geçirdiği travma yüzünden tedavi görüyor. Her iki ebeveyn de kızlarına daha iyi bir hayat sunabilecekleri bir yere iskan edilme umutlarını koruyorlar.

Ancak Rasha, şahit oldukları şiddetin çocuklarının sağlığını etkileyebileceğini düşünüyor. Bir Türk doktor Rasha’ya kızlarının büyük ihtimalle savaş travmasından etkilendiklerini söylemiş.

“Kızlarımın da oğlumla aynı hastalığa yakalanacaklarından korkuyorum. Bu konuda çok endişeliyim. Çünkü artık bende sadece bu iki kızım kaldı.”

Saddam Hayder iki kızıyla, Ayaa and Narjes. (Foto: Alex Migdal)
 Saddam Hayder iki kızıyla, Ayaa and Narjes. (Foto: Alex Migdal)
International Reporting Program UBC

Çıkış yok, UBC Gazetecilik Yüksek Lisans Okulu tarafından geliştirilen Uluslararası Raporlama Programı’nın bir projesidir.