Oyun

Afgan mülteciler, sınırı geçmeye çalışmadan önce son bir yemek yerken (Foto: Peter Klein)

Navid* NEFES NEFESE BOT ŞİŞİRİYORDU. O bot onu az sonra Türkiye ve Yunanistan’ı ayıran Meriç nehirinden geçirecek. O, Avrupa’ya geçme hayalleriyle nehrin kıyısında toplanmış yaklaşık 70 göçmenden biri. Botların şişirilmesi neredeyse bitmişken, kıyıdakı adamlar yukarıdan Türkçe bağırışlar duymaya başladılar. Bunun tek bir anlamı olabilirdi: Polis.

Navid, dostları Fathollah ve Mohammed’e acele bir bakış attı. Tek bir kelime bile etmeden her şeyi bırakıp, dönüp karanlığa karıştılar.

Bu üç adam Türkiye’ye İran’dan yasadışı yollarla geçiş yapan Afgan göçmenleri. Aynı insan kaçakçısına kendilerini Avrupa’ya götürmesi için para verdikten sonra kaldıkları güvenli evde birbirleriyle tanışıyorlar. Fathollah boksör olmayi hayal eden bir ergen; Navid, 23, üniversiteye gitmek için can atıyor; ve Mohammed, 38, Almanya’daki eşi ve üç çocuğu ile yeniden bir araya gelmek istiyor. Başka bir hayatta arkadaş bile olmayabilirlerdi, fakat burada ortak bir hedefle, Avrupa’da yeni hayat hedefiyle bir araya geldiler.

Asya, Avrupa ve Afrika arasındaki geçişin tam ortasında yer alan Türkiye, uzun zamandır göçmenlerin Batı’da yeni bir hayata başlamak için kullandıkları bir sıçrama tahtası oldu. Diğer ülkelere nazaran daha gevşek göç politikası, İran, Suriye ve Irak ile paylaştığı uzun, engebeli kara sınırının denetiminin zorluğu, ve batı kıyısından Ege Denizi’ndeki Yunan adalarına olan kısa mesafe, hepsi Türkiye’yi Avrupa’ya giden güzergah üzerinde ideal bir nokta yapıyor.

Fakat Suriye krizinin akabinde, Avrupa Birliğine giden sığınmacıların sayısında bir patlama yaşanıyor ve 2015 yılında 885,000 insan Türkiye’den geçiyor – önceki yıla göre 17 katlık bir artış.

AB ve Türkiye göçmenlerin akışını yavaşlatmak için 2016 yılında bir anlaşma imzaladılar. Yaklaşık 8.6 milyar Kanada doları yardım karşılığında, Türkiye düzensiz göçmenlerin (yani çalışma izni olmayanların) bölgeden ayrılmalarını engellemek ve yasa dışı yollara Yunanistan’a geçmiş olanları geri kabul etmek üzere anlaştı.

  Kaynak: İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Arrests Tablo ve ekran görüntüsü tableau ile oluşturulmuştur.İnteraktif versiyonu incele

Bunlar Fathollah, Mohammed ve Navid için sadece birer rakam –sınıra her gidişlerinde oynadıkları bu kumarda sadece birer olasılık. Bu kez şansları yaver gitti, nehrin kıyısında polislerden saklanabilecekleri bir kulübe buldular. Fakat İstanbul’a döner dönmez, güvenli evlerinin mavi, paslı kapısından geçince ilk işleri bir sonraki girişimlerini planlamaya başlamak oldu.

Son iki ayda beşinci kez şansını deneyen Navid, “Ava çıkıyorsun, elinde okun ve yayın var, kirişi çektiğinde oku bırakmadığını fark ediyorsun. Hedefi vuramadın, ama öte yandan hedefin hala orada. Tekrar deneyebilirsin,” diyor. O ve diğerleri daha önce Yunanistan’a geçebilmiş, fakat her defasında tutuklanıp Türkiye’ye geri gönderilmişler.

“Yunan polisi tarafından tutuklandığımızda o gece geri gönderilirsek kendimizi şanslı sayıyoruz,” diyor Fathollah. Kendisi genç, ama yüzü şimdiden kırış kırış. Bu geri gönderme uluslararası hukuğa göre yasadışı, çünkü ülkeye giren kişilere sığınma talebinde bulunmaları için bir şans verilmesi gerekiyor. Türk yetkililer Yunan polisini giderek artan sayıda kişiyi geri göndermekle suçluyor. Öte yandan, Yunanistan için, göçmenleri nehirden hemen geri göndermek şimdiden ağır yük altında zorlanan sistemlerine bir sığınma talebi daha eklemekten daha kolay.

Her başarısız denemeden sonra İstanbul’da göçmenlerin merkezi olan Zeytinburnu semtindeki güvenli evlerine dönüyorlar. Orada bir sonraki denemelerine kadar kaçakçılar tarafından barındırılıp besleniyorlar. Bu nehirden geçiş denemelerine kendileri “Game’’ yanı oyun diyor.

Navid ve Fathollah’in birlikte çalıştığı insan kaçakçısı kendini sadece Feroz adıyla tanıtıyor ve oyun git gide zorlaştığını anlatıyor.

“Bugünlerde beni Afganistan’dan arayıp Avrupa’ya geçmek istediğini söyleyenleri gelmemeleri için ikna ediyorum,” diyor Feroz. Fakat yine de onlara yolun kapandığını, bu uğurda ölebileceklerini anlattığında hiç bir şey fark etmiyor.

“Kendileri için [Afganistan’da] hiç umut kalmadığını anlatıyorlar. Hiçbir şeyleri yok. O zaman, onlara ‘çok istiyorsan gel’ diyorum,” diye anlatıyor.

İki yatak odalı, tek banyolu, mutfaklı ve ancak baskın sırasında kullanabilecekleri bir arka kapıdan oluşan 65 metrekarelik güvenli evde belirli bir anda, bir düzinenin üstünde Afgan mülteci kalıyor. Üzerinde kamuflaj pantolon ve siyah deri ceketiyle, Feroz, zamanla sertleşmiş suratı, haşin ve keskin çene hattıyla hiç açık vermeyen karanlık gözlere sahip.

“Tutuklanırsam, bir ila beş yıl arasi hapis cezası var,” diyor kendisi.

Müşterileri nadiren evden çıkabiliyor. Çıktıklarında, sadece gece saatlerinde, tek başlarına ya da ikili gruplar halinde, ya yiyecek ya da cep telefonu tamiri için çıkıyorlar. Telefonları ve birbirleri sahip oldukları tek eğlence. Navid evin neşesi, yemek pişirirken şarkı söylüyor, sürekli espiri patlatıyor ve iskambil kartlarıyla hokkabazlık yapıyor.

Güvenli evde bir göçmen ‘oyun’dan önce ayakkabılarına yeni tabanlık yerleştiriyor. (Foto: Andrew Seal)
 Güvenli evde bir göçmen ‘oyun’dan önce ayakkabılarına yeni tabanlık yerleştiriyor. (Foto: Andrew Seal)

Fathollah diğerlerine göre daha sessiz, yüzünde sürekli endişeli bir ifade var. İran sınırını geçmeye çalışırken ailesinden kopmuş ve o zamandan bu yana onlardan bir haber alamıyor. Hayatının çoğu Tahran’da geçmiş ve boksör olma yolunda ilerlemiş. Aylardır antrenman yapmamasına rağmen, üstünde daima kırmızı eşofmanı ve cebinde ufak boks eldiveni anahtarlığı ile dolaşıyor.

Teoride, Türkiye’den tüm Avrupa’ya ulaşmak isteyen Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK - UNHCR) kaydolmalı ve ondan sonra yeni ülke yerleştirme başvurusunda bulunmalılar. Fakat bekleyen başvurular ve 3.7 milyon Suriye’linin sistemi tıkamasıyla birlikte, Afganistan’dan gelenlerin başka yerlere yerleştirilmeleri nerdeyse imkansız hale geldi. Onun yerine, Türkiye’de süresiz bir bekleme sürecine maruz kalıyorlar. O süreçte uydu kentlere, ülkenin sınırlarından ve metropollerinden uzak 62 küçük şehirlerden birine gönderiliyorlar.

“Başka bi ülkeye yerleştirme Afgan’lar için işlemiyor çünkü kimse [onları] almak istemiyor,” diyor Türkiye’nin göç meselesiyle ilgilenen sivil kurumu İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdür vekili Abdullah Ayaz.

“Eğer AB tarafına düzensiz geçişleri engelliyorsak, o zaman da bu kişilere yasal bir yol açmak zorundayız.” Dese de bu bir yolun ne olabileceği hakkında kendisinden bir açıklama gelmiyor.

Navid Avrupa’ya gitmek için yasal yolları denedi, UNHCR’a başvurdu, uydu kent sistemine girdi. Kıyı kenti Zonguldak’a yerleştirildi. Şehir çok güzel diyor, fakat güzel olması yeterli değil.

“İş bulabilmek için çok çaba harcadım, ama bulamadım,” diyor. Şehirde geçimini bir türlü sağlayamayan Navid bir süre sonra Zonguldak’ı terk ederek Türkiye’deki yasal statüsünden ve sığınma hakkından feragat etmiş oldu.

Öte yandan Fathollah resmi kayıt yaptırmayı denemedi bile, yasadışı kaçak göçmen olarak kalmayı tercih etti. “Değmiyor, çünkü dili bilmediğin için iş bulamıyorsun ve seni gönderdikleri şehirde kalmaya mecbursun,” diyor. Mültecilerin durumuyla ilgili olarak ise, uydu kentlerinden çıkabilmeleri için yerel yetkililerden izin almak zorunda olduklarını söylüyor.

Fathollah İran’dan yasadışı yollarla geçiş yapar yapmaz doğrudan İstanbul’a geldi. Dayısı Mohammed güvenli evdeydi. Feroz genelde yeni müşterileriyle kulaktan kulağa bağlantı kuruyor; önceki başarıları onun için birer referans.

Fathollah ve başka bir göçmen telefona bakarken (Foto: Peter Klein)
 Fathollah ve başka bir göçmen telefona bakarken (Foto: Peter Klein)

“Telefonum benim iletişim ağım,” diyor Feroz. Kendi hesabına göre, sınırdan 400-500 kişiyi geçirdi. Ama aslında o da insan kaçakçısı olmayı planlamıyordu.

Afganistan’dan ayrılalı yaklaşık dokuz sene oldu, hedefinde İngiltere ya da Kanada vardı. İstanbul’a ulaştığında gayri resmî işlerde çalışmaya başladı, kazandıklarının bir kısmını ailesine göndermeye, bir kısmını da yolculuğu için biriktirmeye başladı.

“İki yılın sonunda insan kaçakçısı olmaya karar verdim, çünkü diğerlerinin Afgan göçmenlere verdikleri zararı gördüm. Onları ne doyuruyor ne de ülkeye doğru yollardan sokuyorlardı,” diyor Feroz. AB-Türkiye anlaşması sonrası Akdeniz’de devriyelerin artması sonucunda o da taktiklerini değiştirmek zorunda kaldı.

Anlaşma Avrupa’ya geçen göçmen sayısını azaltmayı başardı, öte yandan kaçakçılar daha az devriye gezilen, daha tehlikeli güzergahları tercih etmeye başladılar ve ölümler de orantılı olarak arttı. Feroz şimdiye kadar tek bir müşteri kaybetmediğini söylüyor. Şimdilik.

  Kaynak: Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Arrivals and Fatalities Tablo ve ekran görüntüsü tableau ile oluşturulmuştur.İnteraktif versiyonu incele

“Her gün uyanır uyanmaz, insanları nasıl göndereceğimi, sınırı nasıl geçeceklerini düşünmeye başlıyorum,” diyor Feroz. Bugünlerde insanları Türkiye-Yunanistan kara sınırından yönlendiriyor. O sınırın büyük bölümü ise Meriç nehrinin ortasından geçiyor.

Göçmenler normalde sınıra bir minibüs ile götürülüyorlar, diye anlatiyor Feroz. İndikten sonra diğer göçmen gruplarına, başka kaçakçıların müşterilerine katılıp, ormanda iki saat yürüyorlar. Ufak el fenerleri ve ay ışığına güvenerek, Meriç nehrini geçmek için kullanacakları şişme botları taşıyorlar. Eğer Yunan tarafına geçebilirlerse, iki üç saat daha otobüs durağına yürüyüp, orada Feroz’un birlikte iş yaptığı kişiler tarafından kendilerine Atina’ya otobüs bileti verilecek. Oraya kadar ulaşabilmişlerse, artık kendi başınalar.

Navid, Fathollah ve Mohammed çantalarını bir kez daha hazırlıyorlar. Bu akşam bir oyun daha var. Navid gergin, fakat ne yapılması gerektiğini biliyor. Bu altıncı denemesi olacak.

“Son [sınırı geçme] denememde, bu son diyordum kendi kendime. Eğer bu sefer de geçemezsem, tekrar denemeyecektim,” diyor Navid. “Sonra Feroz beni bu güzergahı son bir kez denemeye ikna etti, bu sefer de olmazsa, başka bir yol deneceğiz.”

Fathollah’in dayısı, Mohammed Ali, telefonda Almanya’daki ailesiyle konuşurken. (Foto: Peter Klein)
 Fathollah’in dayısı, Mohammed Ali, telefonda Almanya’daki ailesiyle konuşurken. (Foto: Peter Klein)

Navid’in kumarı bu sefer başarılı oluyor. Gerçi yolda Fathollah ve Mohammed’ten koptu, ama hepsi Yunan otobüslerine binebildiler. Navid’in otobüsü Atina’ya ulaştı, fakat iki arkadaşı kontrol noktasına takıldı. Fathollah ve Mohammed tutuklanarak, nehre geri getirilip Türk tarafına giden bir bota bindirildiler. Fathollah ve dayısı Mohammed ıslak, üşümüş ve kir pas içinde, İstanbul’a döndüler ama Feroz’un güvenli evine varamadan polis tarafından yakalandılar.

“Ağlıyordum. Onlara ‘lütfen beni bırakın. Hastayım. Doktora gitmem lazım’ diyordum,” diye anlatıyor Fathollah. Sonradan serbest bırakılınca, bu sefer de Mohammed’in de serbest bırakılması için yalvarmaya başladı. “Beni dinlemediler ve sınır dışı edileceğini söylediler.”

Fathollah o zamandan beri Mohammed’den haber alamadı. Geride kalan tek kalan aile ferdi de gitmişti.

“Şimdi kendimi çok yalnız ve kimsesiz hissediyorum,” diyor. “Uyuyamıyorum.”

* Sınır dışı edilme veya yetkililer tarafından göz altına alınma korkusuyla , bu hikayede ismi geçen kimi kişiler tam isimlerinin yayınlanmamasını rica ettiler.

International Reporting Program UBC

Çıkış yok, UBC Gazetecilik Yüksek Lisans Okulu tarafından geliştirilen Uluslararası Raporlama Programı’nın bir projesidir.